Sırp, belgard, sırp isyani

Sırp Ulusçuluk Hareketleri

Güney Slav kolundan olduğu bilinen Sırp'lar, ilk kayıtları Balkan coğrafyasına 7.yy yerleşmiştir. 822 tarihli bir belgede Sırp'ları resmi olarak görmek mümkündür 879 yılında Ortodoks Hristiyan olan Sırp'lar Osmanlı'ya yenilmeden önce birinci Kosova savaşında, balkan coğrafyasında bir nevi hâkim güçtü hatta İstanbul’da taç giyme hayalleri vardı Sırp kralların.

1389 yılındaki yenilgi Sırp'ları hayallerinden koparmıştır. Sırp'lar bu durumu hiçbir zaman unutmamıştır destanlarında, ninnilerinde, edebiyatlarında bu savaşa bolca atıf yaptıkları ve intikam almayı beklediklerini görmek mümkündür. Hatta uygun şartları bekliyorlardı dersek yanılmış olmayız. Sırp milliyetçilik akımı, peç şehrinde 1557 yılında Sırp patrikliği kurulunca boy göstermeye başlamıştır.

Sırp'ların bağımsız düşüncesi şunlar arasında gayet popüler olmuştur;

Karadağ’daki ve Sırp Ortodoks kilisesi etrafında etkisi arttı, Balkanlardaki en erken ayaklanmalardan olan Sırp ayaklanması 17 yüzyılda başlamıştır. Osmanlı Avusturya 1683 -1699 savaşında Avusturyalılar Sırp'ları ayaklanma konusunda ikna etmiştir. Avusturya imparatoru birinci Leopold özerlik konusunda birtakım sözler vermiştir Sırplara.

İsyanlar Öncesinde Semendere Sancağı

Semendere sancağında 40-50 bin kadar Türkler olduğu bilinir, Sırp'lar ise daha çok köy ve varoş diye andığımız yerlerde yaşamına devam ediyordu. Semendere sancağına bağlı, Belgrat şehrinde 18. yy Sırp isyanlarının düşünceden çok silahlı eyleme geçtiği açıkça görünür. Belgrat’taki Sırp'lar domuz besiciliği ve çiftçilik yapıyordu. 18. yy' da bunları bırakıp artık silahlı eylemler ve yağma faaliyetleri göstermeye başlamıştır. 1787-1791 Osmanlı Avusturya Savaşında Sırp eşkıyaları Osmanlı birliklerine Belgrat civarında ağır hasarlar verdikleri bilinir.

Bu olaylara ek olarak vergi vermeyi de kabul etmeyen Sırp'lar 30 Eylül 1789 yılında, Şeyhülislam Mehmet Kâmil Efendi’nin Fetvası ile ölüm fermanları verilmiştir.

Sırp'lar daha çok isyan etmesin diye üçüncü selim 1791 yılında bir fermanla Sırp'lara bazı haklar vermiştir bu haklar şöyledir;

1-Sırp yamakları sancaklara yerleşmesine izin verildi.

2- Sırp Knezlerin gücünü artırdı.

3- Hristiyan halk dahil olmak üzere, silah taşınmasına izin verildi.

Osmanlı bu imtiyazları verse dahi, Belgrat’ı tekrar düzene soktu, isyancılardan arındırdı. Belli bir süre bu isyancılar, 1794 yılında Pazvandoğlu’nun yardımlarıyla Belgrat tekrar girmek istediler. Bunların sonunda Belgrat Muhafızı Şinikzade Mustafa Paşa, dağ eşkıyaları getirmişti bunlarda halkı baskı altına aldı. Halkı Osmanlı devletinin hoşgörüsünü, Sırp isyancılar her geçen gün daha da kötüye kullanmaya devam ediyordu. Bunun üzerine Macar Ali Sırbistan’a giderek isyana sert bir müdahale de bulundu.

1795 yıllarında geldiğimizde ise Pazvandoğlu sorunu olarak bildiğimiz bu isyanlar yeni bir döneme girdi. Pazvandoğlu Vidin muhafazalarının sözleriyle harekât edeceğini bildirdi Osmanlı devletine. Osmanlı devleti bu duruma karşı Pazvandoğlu affetti, isyancılarla arasındaki bağlantıları bitirmek için. Ancak bu durum Pazvandoğlu daha da güçlenerek çıkmasına neden oldu.

Pazvandoğlu asıl amacı kurmak istediği devletin başkentini Belgrat yapmaktı. Pazvandoğlu yanı sıra Sırp halkı da pek rahat durmuyordu.

Fener Rum Patrikhanesinin, Osmanlı devletine yaptığı bir sunumda Sırp'lar hakkında şunları demişti;

Sırp isyancıların Belgrat yamakları ve valililer arasındaki düşmanlıktan ve çekişmelerden doğduğunu, söylemişti.

1798 yılında Osmanlı devleti, Pazvandoğlu ciddi anlamda üzerine yürümeye karar verdi. Bunun için Kaptan-ı Derya Hüseyin Paşa serasker olarak atandı. Emrine topçu arabacı ve birçok ocak verildi ve Anadolu’dan, Rumeli’den olmak üzere askerler verildi. Osmanlı devleti bu şekilde Pazvandoğlu ve Sırp isyancıların üzerine gitmeye kalabalık bir orduyla karar verdi.

Pazvandoğlu ise Rumeli’nin sava nehrinden Karadeniz’e kadar olan kısmı kendi himayesi altına almak istiyordu. Belgrat yönüne birlikler gönderdi, Sofya ve Niş aldı Pazvandoğlu ele geçirdiği yerler bir hayli fazla ve etkili konumdaydı. Rus'çuk ve balkan boyunda Şumnu’ya kadar almayı başardı. Pazvandoğlu hareketinin sonunu getiren olay, 1798 yılında Napolyon’un Mısır’ı işgali oldu.

Mısır işgalinden sonra, Rus Osmanlı yakınlaşması Pazvandoğlu planlarını bozdu ve desteği yok oldu diyebiliriz. Pazvandoğlu Osmanlı devletiyle anlaşma yapmak istedi, Osmanlı devleti Pazvandoğlu affetti ve Pazvandoğlu isteklerini kabul etti. Pazvandoğlu Belgrat’a geri döndü, eski konumuna da geri döndü bundan sonra ise Pazvandoğlu ve isyancılar Osmanlı valilere uyacak onlar için çalışacak.

Birinci Sırp İsyanı ve Dayılar 

Müslüman toprak zenginleriyle, Hristiyan köylü halk ilk başlarda sıkı bir ilişki içindeydi. Belgrat bölgesinde bu ilişki Osmanlı devletinin diğer vilayetlerinden daha dostçaydı. Sırp'ların örgütlenme şekli, Sırbistan’a özel olarak bir şekilde oluyordu. Bu örgütlenme biçiminin adı geniş aile olarak bilinir, bunların adı Zadruga bölge temsilcilerine Sırplar Knezvina derlerdi, bu aileler Knezvina’a bir tane temsilci gönderirdi. Kneviz meclisinde reis seçilirdi, buna da Knez derlerdi bu gelenek gayet adil ve eşitlikçi bir gelenekti.

Knezler domuz yetiştiriciliği yapardı. 18. yüzyıla kadar adil bir şekilde uygulanan bu sistem, 18 yüzyılda zengin ailelerin tekelli altına girdi. Domuz yetiştiriciliği gayet kar elde edilen bir işti bu sistem temelinde, Osmanlının tımar sistemine bağlıydı. Osmanlı köylüleri koruyordu 18. yüzyıla kadar böyle sürdü. 18. yüzyılda Çıtluk isminde köylüleri zenginlerine eline düşüren ve borçlu yapan bir sisteme dönüştü. Bu dönüşümden dolayı köylüler de çatlak sesler oluşmaya başladı.

18. yüzyılda isyanlar zaten baş göstermişti bu sistemde çökünce Avusturya isyanları da destekleyerek Belgrat’ı ele geçirdi.

Sırp ve Hırvat karma eyaleti olan Voyvıdina’da Sırp'ların tüccarları Habsburg İmparatorluğuna domuz eti satıyordu.

1791 yılında Voyvıdina’daki domuz ticareti, Osmanlının eline geçti domuz ticareti önemini hâlâ korudu. Domuz ticareti bu bölgede resmen kurumsal bir konu haline gelmişti, gerçek yükü Sırp köylüleri taşıyordu. Dayılar ise hayvanlar başta olmak üzere ve özel olarak domuzlardan gayet yüklü bir vergi alıyordu.

Sırp köylüleri diğer toplumlarda olduğu gibi sadece çiftçi veya işçi değildi. Sırp kültürünün yapı taşını oluşturan köylülerdi öyle ki diğer, balkan coğrafyalarında milliyetçilik duyguları modern çağa gelmeden ortaya çıkmasa dahi Sırp'larda hep vardı. Yukarıda söylediğimiz gibi 19. yüzyıldaki Sırp asıllı Alman tarihçisi olan Leopold Ranke bu durumu şöyle özetler; Kendi ihtiyaçlarını karşılayan her biri kendi içinde kapalı olan bu aileler Sırp milliyetçiliğinin yapı taşını oluşturduğu belirti.

Yukarıda konusu geçen Zadruga sistemi Sırp'ların kendi öz benliklerini koruma adına geçmişten aldığı bir kurumdur, bu sistem her şeyden Sırp'ların sosyal ve kültürel yapı taşlarını korur.

Birinci Sırp isyanına kadar, Osmanlı devleti dört yüzyıl Sırp'ların hamisi olmuştur.

Sırp kimliğini devam ettiren kuvvet diğer coğrafyalarda daha sonra göreceğimiz kilise tek başına değildi. Köylüler ve aileler kadar etkili değildi bu konuda.

1776’da Sırp patrikliği kaldırılmıştır, resmî kilisede Rum'ların nüfuzu çoktu bu durumda Sırp'lar resmî kilise ile aralarına mesafe koymuştur. Birinci Sırp isyanında piskoposlar, Osmanlı devletini desteklemiştir bu isyanda kilisenin katkısı neredeyse yoktur.

Sırp'lar bu isyanın alt yapısını daha önce de bahsettiğimiz gibi köylüler aracığıyla destanlar ve en önemlisi diğer Avrupa devletlerinin desteğini alarak oluşturmuştur.

Şiirlerde ve destanlarda 1389 Kosova savaşına sıkça atıf yapılırdı ve milliyetçi öğeler bulunurdu bu destanlarda.

19. yüzyıl başlarındaki Sırp isyanını, Sırp tarihçileri ve Sırplar romantik ve milliyetçi duygularıyla Sırp'ların yeniden doğuşu olarak betimleyerek sunmuştur.

Üçüncü selim zamanında, Balkanlarda bir nevi eşkıya istilası vardı dayılar ve yamaklar Sırp'lara ve birçok halka eziyet ediyordu. Bunların sonucunda Sırp'ların zaten milliyetçilik düşüncelerinin iyice ayyuka çıktığı dönemde ve Osmanlının geçmişe oranla güçsüz olduğu dönemde, Rusya ve Avusturya gibi devletlerden medet umdular ve yardım istediler, bu zaten Avrupalı devletlerin istediği bir durumdu.

Macaristan’daki Sırp ruhbanları milliyetçilik akımının iyice üstüne düşmeye başladı, bu ruhban sınıfının daha önceleri de bağımsız Sırbistan düşüncesi bulunuyordu. Sava Tekelijia bağımsız, Sırbistan haritası dahi hazırlamıştı. Arsenija Gajoviç Ruslarla birlikte Slav- Sırp imparatorluğu kurmak istemiştir bu düşüncesini de Ruslara aktarmıştır.

Sırp'ların, Sırp İmparatorluğu kurma hayalî kendi düşünceleri olduğu kadar Avrupa'lılarında etkisi bir hayli fazlaydı. Hacı Mustafa Paşa’nın 1801 tarihli raporunda Bosna Vidin Belgrat çevresinde, Fransız casuslarının bulunduklarını söyler, hem Fransız devrimini yayma hemaskerî faaliyetlerde bulunduğunu söylemiştir Mustafa Paşa.

1802 ise Sırp'lar Avusturya’nın vasallı olmak istediğini bildirdi. Avusturya ise Osmanlı ilişkilerine zarar verecek diye bu durumu reddetti. Sırp'lar ret cevabı alsa dahi gizli görüşmeler yaptı bu durumu öğrenen dayılar isyana karışan, Knezleri öldürmeyi tercih etti ve halkın elindeki silahları almayı denediler.

Dayılar ilk olarak, Valvevo Başkenzi Aleksa Nenadoviç’in öldürülmesi istedi. Bu istekler doğrultusunda Knezler değil bir hafta içinde, 70 kişi öldürülmüştür ölen kişilerin akrabaları Sırp'lar ile iş birliği yaparak dayılardan 500 kişiyi öldürdüler.

Bunların başında, Kara Yorgi vardı. Kara Yorgi bu grubu daha çok yaptı 15 bin kişilik milis kuvvet oluşturdu, bu kuvvete karşı gelen Molla Yusuf ve Küçük Ali’nin kardeş cepheleri terk etti.

Kara Yorgi’nin emrindeki 15 bin kişilik milis kuvvet güçsüz bir kuvveti bütün masrafları kendileri karşılıyordu. Dayılar Kara Yorgi'ye anlaşma teklif etti ancak Kara yorgi artık kendisi barış istese dahi köylülerin isyan edeceğini söyledi.

Köylüleri ikna etmek için şunları öne sürdü; Kara Yorgi zulmün sona ermesi ve subaşılarının köyden çıkması halinde isyan son bulacağını söyledi.

Dayılar ise garanti olarak isyancılar silahları bırakınca köylere Müslümanlar girmeyeceğini vergilerin yeniden Knezler tarafından toplanacağı halka hiçbir şekilde zarar verilmeyeceğini ve başknez olarak Kara Yorgi olacağını bildirdi.

Kara Yorgi bütün bu garantilere rağmen Avusturya’nın kontörlünde hareket edeceğini söyledi.

Dayılar Bosna ve Rumeli’den yardım istedi olumlu cevap alamadı tek çare Pazvandoğlu paralı askerleri kalmıştı bu askerleri ise Kara Yorgi ve adamları öldürüldü.

Dayılar Sırp'ların silahlarını teslim etmesini söyledi ama kimse bu kararı dinlemedi bile, 1804 yıllarında Avusturya’dan silah yardımı geldi ve bunlar Belgrat’a girdi.

Kara Yorgi ve Küçük Ali bir çatışmaya girmiştir, bu çatışmada kayıplar veren Kara Yorgi Belgrat’a geçerek her evden bir isyancı toplamak istedi bu emire uymayan insanlar ise sonu ölümdü.

Gönüllü ve gönülsüz olarak Kara Yorgi 3 bin kadar milis kuvvet topladı Yogodina civarında Sırp isyancıları ile Küçük Ali kuvvetleri çatıştı Küçük Ali eline geçirdiği isyancıları affetme yolunu seçti.

İsyancılar bu iyi niyeti kötüye kullanıp Yagodina’a tekrar saldırıya geçtiler iki yüz civarında Müslüman öldürdüler.

Sırbistaan’ın kuzey batısına baktığımız zaman ise, Valyevo ve Böğürdeler de ilk isyanlar başladığını görürüz. Valyevo’deki isyanın başını papaz Meteya amcası Yakov Nenadoviç önderlik etmiştir, bu iki kişinin önderliğindeki isyancılar köylüleri ikna etmek için sert bir yol tercih ettiler.

Nenadoviç anılarında şöyle der; Hangi Knez ordusunu bir arada tutamazsa o Knez işkenceyle öldürülecektir, hangi asker yerinde bulunmazsa o da kapısının önünde kazığa geçirilecektir.

Nenadoviç ve Valyevo önderliğindeki kuzeybatı isyanına tehdit kullanılarak adam toplanmıştır.

Bu sırada Kara yorgi ve adamları Sırp birliğini sağlamak adına eski sırp imparatorluğunun sembollerini ve ikonlarını kullandı.

Bu anlattığımız isyanlarını nedeni hakkında birçok görüş mevcuttur, öncelikle Avrupa devletlerinin ve Rus'ların kışkırtması mümkün olabilir veya Dayılar ve köylülerin domuz ticaretindeki anlaşmazlığı olabilir.

En önemli nedenleri arasındaki Sırbistan’daki geçmişteki milliyetçilik bilincinin uyanması gösterilir edebiyatlarında, destanlarında, türkülerinde, Sırp'lar her zaman milliyetçilik öğesini bolca barındırmıştır. Avrupalı devletlerin desteğiyle Sırp'lar karşı çıkacak gücü kendinde bulmuşlardır.

1815 Sırp İsyanı ve Miloş dönemi

1806-1812 Osmanlı Rus savaşı Napolyon’un, Rusya’yı tehditti karşısında son buldu. Rusya ve Osmanlı arasında Bükreş anlaşması imzalandı. Rus'lar 1812’in Mart ayında Sırp'lar için birtakım isteklerde bulundu, Osmanlı devletinde o istekler şöyleydi;

1- Osmanlı devleti isyancı Sırp'ları affedecek ve huzuru temin edecek.
2- Akdeniz adalarında olduğu gibi Sırp'lar kendi içlerinde bağımsız kalacak.
3- Türk zabitler Sırp'lara karışmayacak.
4- İki sene vergi alınmayacak ve bu dönem için cizyeye zam yapılmayacak, bu vergiler Osmanlı memurları tarafından alınmayacak.
5-Sırp'lar İstanbull’da elçilik bulunduracak.

Osmanlının cevabı ise Rus'lara şu şekilde oldu; Sırp'lar Bâb-ı Âli tarafından merhametli karşılanmıştır.

1- Osmanlı devleti Suçlu Sırp'lar hakkında genel bir af çıkardı.

2- Osmanlı devleti bütün kaleleri işgal edecek ve istediği bölgede asker bulundurma yetkisi olacak.
3- Akdeniz insanlarına verilen haklar aynısı Sırp'lara da verilecek ve Sırp'lar kendi vergilerini kendi toplayacak.

Sırp'lar bu kararlardan memnun kalmadılar, Sırp'lar Kara Yorgi önderliğinde bağımsız bir Sırbistan istiyorlardı.

Sırp'ların bu tavrı karşısında, Osmanlı devleti Sırp'ların üstüne yürüme kararı aldı.

Savaş hazırlığına Rus elçileri karşı çıksa dahi Hurşit Paşa orduyu Nişten harekete geçirdi.

İlk harekette Sırp'lara karşı büyük başarılar elde etti. Osmanlı ordusu Belgrat’a girerek Osmanlı ordusu zafer kazandı Kara Yorgi Avusturya kaçmak zorunda kaldı.

Hurşit paşa isyancı Sırp'ları affetti eski yerlerine gönderdi ve Semendere Böğürdeler ve Öziçi kalelerine muhafızlar gönderdi.

Sırp'lar Osmanlının barışçıl tavrından dahi memnun değildi. Rusya’nın kışkırtması ile kendi içindeki isyancılar her zaman bir kıvılcım bekliyordu. Semendere sancağında Sırp'ların eziyet bahanesi ile 1815 ‘in Nisan ayında Takova köyünde isyan kararı alındı, bu isyanın lideri ise Miloş Obronoviç olmuştu. Kara Yorgi ile benzedikleri yön ikisi de avam kesim diye tabir ettiğimiz halktan gelmesiydi.

İkinci isyanın başkenti Semendere değil, Rudnik Karagoyofça ve Valyevo kazaları oldu.

Bu isyanın Sözde çıkma sebebi ise, Belgrat Muhafızı olan Süleyman Paşaydı. Sadece Sırp'lar suçlamakla kalmıyordu, paşayı Bosna valisi ilk savaşta başarılı olan Hurşit Paşa da suçluyordu. Bâb-ı Âli'ye Hurşit Paşa, Süleyman paşa aleyhine bilgiler veriyordu.

Rudnik Karagoyofça ve Valyevo buradaki isyanları Süleyman Paşa başarılı bir şekilde önüne geçti. İsyanlar bu sancaklardan taşıp Semendere Belgrat ve Çaçka da isyanlara da gebe oldu.

Bu isyanlar sırasında, Niş seraskeri Süleyman paşadan yardım ve asker istedi bu yardımla, Sırp isyancıları kuşatma altına alındı isyancılar Knez’lerden yardım istedi.

Bunların sonunda Sırp'lar yine başarısız olacağını anladı ve Osmanlı devletinden yine yardım dilendi. Kasım 1815 yılında Sırp'lar yine affedildi. Ve yine bir düzenlemeye gidildi Sırp'lar hakkında Temmuz 1820 Tarihinde Semendere de bir ferman yayınlandı bu fermanın başlıca maddeleri şunlardı;

1- Vergiler yeniden düzene sokulacak.
2- Miloş vergileri Belgrat muhafızına verecek.
3- Tımar ve Zeamet sahipleri öşür vergisini kendi toplayacak.
4- Muktu'a bağlanan Belgrat gümrüğü Kantar resmî ile leğen mukataaları muhafızın emri ile iltizam verecekti.
5- Niş kalesinin cizyesi ise eski usul Osmanlı memurları tarafından toplanacaktı.
6- Belgrat kadılarına ödenen vergi sekiz yüz kuruşluk vergi devam edecekti.

Sırp'lar bu fermanı beğenmedi ve resmen Osmanlı devletine resmen Sırp devletinin temellerini atacakları bir bildiri gönderdi bu bildiri Eylül 1820 yılında Osmanlı devletine iletildi modelleri şunlardı;

1- Sırp'lara tam bir din özgürlüğü verilecek eski kiliseleri tamir etme hakları olacak.

2- Miloş başknez olacak.

3- Başknezlik babadan oğula geçecek bir nevi saltanat ve vergiler yeniden düzenlenecek.

4- Sırp'lar içişlerinde Knezler tarafından yönetilecek bu bir nevi özerkliğin simgesi olarak görülür.

5- Kalelerden başka hiçbir yere Osmanlı askerî girmeyecek sivil Müslümanlarda Sırbistan’a giremeyecek.

Bu gibi maddeler halinde oluşan bildiri Sırp'ların yeni bir devlet kurmakta ısrarcı olduğunu göstermektedir

Miloş bütün bunlarla yetinmeyip 1826 yılında Rus'larla ilişkilerini geliştirdi. Rusya Osmanlı devletleri arasında imzalanan 7 Ekim 1826 Akkerman Antlaşmasında, 5. Maddesinde Sırp isteklerini görürüz.

Bu madde de Sırp'lar din, mezhep ve iç işlerinde serbest oldular. Osman'lıya verdikleri vergileri tek bir çatı altında topladılar, bulundukları bölgelerde okul, matba, hastanene gibi yerler açma hakkı kazandılar.

Kalelerin olduğu bölgeler dışında Müslüman halk geri çekildi. Miloş bu maddeler eşliğinde ve Osmanlı devletini Rus'ların desteği ile daha çok sıkıştırarak Sırbistan’daki en güçlü kişi bir nevi özerklik kazandı.

Ulusal Sırbistan Devletinin kuruluşu

Sırbistan son isyanı özerklikle yetinmemek ile başlamıştır. Sırp özerkliği kurulduktan sonra, Sırp isyancılar Niş civarında silahlı dolaşıyordu bu durumdan halk rahatsız oluyordu.

Sırp çeteleri aralarında şöyle bir yemin etmiştir; Sırbistan bağımsızlığı kazanılana kadar, Hristiyanlık yeniden yükselene kadar, tek bir kişi kalsalar dahi savaşacaklarına dair yemin ettiler.

Bu isyanda üçüncü bir güç kendini göstermeye başlamıştı, o dönemler için dünyanın en büyük gücü olan İngiltere, bu isyanla doğrudan ilgileniyordu ve Osmanlı Rusya’yı saf dışı bırakmak istiyorlardı.

Sırp'ların korkusu ise Rus'ların, Sırbistan’ı Slav yapmasaydı.

Miloş’unda Rusya ile arası pekiyi değildi içerdeki muhalifler sık sık Rusya’ya şikâyet ediyordu. Miloş’u, Türk'lere iyi davrandığını düşündükleri için ve Rus'larda Miloş’un başına buyruk hareket ettiğini düşünüyordu.

Miloş 1839 yılında tahtan indirildi oğlu Milan geçti ama 26 gün sonra öldü tahta geçtiğinde dahi hastaydı Milan.

Milan öldükten sonra 16 yaşındaki kardeşi Michael başa geçti.

Michael tahta geçtikten sonra, Michael taraftarı ve kendi buldukları isimleri ile anayasa müdafileri olan gruplar arasında çatışma çıktı. Sırbistan iç karışıklık haline düşmüştü ve iki hâkim güç Sırbistan üzerinde çekişmeye ciddi anlamda başlamaya başlamıştı. 1841 yılında Çirmen sancağında bu çekişmeleri ciddi anlamda görebiliriz. Osmanlı devleti bütün bu olan biteni endişeli bir şekilde izliyordu.

1841 yılından sonra Sırp'ların kendi içindeki isyanları dahi bambaşka bir boyut aldı, güçlü bir iktidarları yoktu ve Müslümanlara karşı tavırları oldukça sertti, Müslüman mezarlara domuz eti koyuyorlardı.

Avusturya bu karışıklığı önlemek için 1853 yılında asker göndermek istemiştir, Osmanlı bu teklifi uygunsuz olarak görmüştür ve kabul etmemiştir. Bu karışıklar Avrupalı devletlerin bir nevi gözlerini kamaştırıyordu, Sırbistan üzerinde konuşma ve yetki kullanma hakkını görüyorlardı.

1853-1856 Osmanlı Rus savaşından sonra imzalanan Paris antlaşmasında, Sırbistan artık bütün dünyanın söz söylediği bir yer konumuna gelmişti.

Paris barış anlaşmasının 28 ve 29. Maddeleri Sırp'larla ilgilidir.

28- Sırp'ların hakları Avrupalı devletler tarafından korunacak.

29- Osmanlı devleti Avrupalı devletlerden habersiz Sırbistan'a askerî müdahale yapamayacaktı.

1858 yılında Belçika’dan Sırbistan’a silahlar gitmiştir, Sırbistan Bosna ve çevre sancaklardaki isyancıları kışkırttı ama kendi iç çekişmeleri de bu dönemde ileri düzeyde seyretti. Osmanlı, Aleksandır ‘da hüküm kılmıştı ancak Aleksandr bir süre prenslikten çekilince tekrar Miloş başa geçti.

Miloş başa geçer geçmez muhalifleri susturdu, Müslüman halkı Belgrat civarından çıkardı.

Sırp isyancılar balkanları olduğu gibi karıştırma niyetine girmişti Miloş'tan destek alarak Rumeli Vidin Bosna ve Niş’i karıştırdılar.

Ağustos 1860 yılında Osmanlı devleti Sırbistan’da yeni bir isyan tehlikesi sezdi, çıkmadan engellemek için bir imtiyaz daha tanıdı Sırp'lara karşı.

Bu imtiyazda Sırp prensliği artık Miloş ailesinin olmuştu, Sırbistan’da bulunan Müslümanların ise kale içlerinde oturmayacağını söyledi.

Bütün imtiyazlar Sırp'ları durdurmak yerine her geçen gün daha da bağımsızlık ideallerini güçlendirdi. Osmanlı sert tedbirler yerine ılıman politikalar izledi Sırbistan üzerinde.

Miloş 1860 yılında ikinci defa Michael’a tahtı bıraktı ve siyasi değişikler oldu, bu değişim sırasında senato yerini devlet konseyine bıraktı ve Sırp öğrencileri o dönemde milliyetçiliğin en zirve noktasını yaşayan Avrupa coğrafyasına öğrenci olarak gittiler.

Öğrenciler Sırbistan’a döndüğünde milliyetçilik hareketlerine daha da hız kazandırdılar.

Nisan 1861’de Sırp isyanları daha da şiddetli bir şekilde göründü bin kişilik isyan grubu Büyük Rakoviç’te isyan başlattı adam göndererek destek verdi.

Karadağlı iki yüz isyancı da Sırp'lara katıldı.

16 Haziran 1862 yıllında Belgrat’ta Sırp vatandaşından biri, Türk askeri tarafından öldürüldü bu durum isyanları tamamen uluslararası bir düzeye çıkardı. Paris barış anlaşmasına göre Avrupa devletleri Sırbistan hakkında söz sahibiydi.

Osmanlı devletini destekleyen Avrupa devletleri de oldu. İngiltere, Avusturya gibi Osmanlı devletinin karşısında olan devletler ise Rusya, Prusya ve Fransa bu devletler Sırp'ların yanında saf tutmuştu.

8 Eylül 1862 tarihinde 12 maddelik anlaşma kabul edildi.

Bu anlaşmanın şartları şöyleydi Belgrat Sava Varoş Vidin başta olmak üzere birçok kaleden çekilecek.

7. Maddeye göre ise Fethülislam, Böğürdeler ve Semendere kalelerinde kalacaktı Osmanlı devleti.

Bu anlaşma ile Osmanlı Sırp hukuk ilişkisi bitmişti

Ekim 1862 ‘de Belgrat'a ortalık karıştı bunun sona ermesi için İstanbul'da konferans düzenlendi, Osmanlı devletinin meşru hakkını devam ettirmesi için bazı ıslahatlar yapılması önerildi.

Balkanlardaki en hâkim güç Slav politikası ile Rusya'ydı. Rusya bu sorunları çözmek için hem istekliydi, hem balkan halkları tarafından güvenli liman olarak görünüyordu. Diğer devletlere göre Aralık 1862’de tuna prensliklerinden 455 silahlı araç yola çıktı Rusya’nın gönderdiği.

Bütün bu isyanlar iç karışıklar sonunda 1877-1878 Osmanlı Rus savaşından sonra, Ayastefanos anlaşması imzalandı. Sırbistan bağımsızlığı onaylandı ve sınırlar çizildi.

Osmanlı devleti dönemin şartlarına göre balkanlarda ılıman bir politika izlemişti, yapılan isyanları her defasında affetmesine rağmen göründüğü üzere Sırp'lar bu affetme olayını kendi lehine kullandı ve her defasında isyan etti, bir şeyler kopardı Rus savaşları, Avusturya savaşları ve dünyadaki kutuplaşma süreci bunların sonunda dünya savaşının gelmesi Osmanlının sert ve gaddar politika izleme şansını azaltmıştı. Rusya Slav politikası ile balkanlardaki vatandaşları milliyetçilik ile yanlarına çekmiştir.