mezopotamya, mezopotamya da bilim, medeniyetin doğuşu

Mezopotomya'nın Bilim Dünyasın Girişi

Mezopotamya tarihî çeşitli araştırmalar sonucunda gün yüzüne çıkmaya başlamıştı bu araştırtmalar sonucunda Avrupalı devletlerin ve bilim adamlarının Mezopotamya bölgesine ilgisi bariz şekilde artmaya başlamıştı artık Tevrat’ta yazan bilgilerin ötesine geçmişti Mezopotamya bölgesi . Bu durumların ardından kazı ve araştırmalar daha sık bir şekilde yapılmaya başlandı 1852 yılında İngilizler uruk kentini 18254-1855 yılları arasında ur kentlerini araştırmaya başladılar.

 

Fransızlar ise Sümerlilerin önemli kentlerinden olan İran bölgesindeki susa ve persepolis bölgelerine ilgi duymaya başlamışlardır. Almanlar ise arkeoloji çalışmalarını yürütmek için Deutsche Orientgesellschaf’ı kurmuşlardı bu kurumun önderliğinde almanlar babil şehrini araştırmışlardı.

Amerikalılar ise Nipur kentini araştırmaya koyulmuştu. Dünya savaşları olduğu yıllarda arkeoloji bilimi garip bir şekilde gelişmişti ve bir nevi zirvesini yaşıyordu karmaşıklık ve kan gözyaşı arasında bir bilim dünya sahnesine çıkıyordu.

Birinci dünya savaşından hemen önce almanlar ve İngilizlerin araştırmaları artık kuzey Suriye bölgesinin merkezine kadar ilerlemişti almanlar anadoluda bir medeniyet daha keşfetmişti Anadolulun ilk imparatorluğu Hititleri ve başkentleri Hattuşaş bölgesini de bu sırada bulmuşlardı.

Almanlar 1917 yıllarına kadar babil’de kazı çalışmalarına devam etmişti Mondros Ateşkes anlaşması imzalanınca kazılar durulmuştu, Osmanlı imparatorluğu parçalanmasından sonra, İhtilaf devletleri arkeoloji araştırmaları için kendilerine açık alan bulmuşlardı Mezopotamya bölgesinin sahibi olan Osmanlı devleti parçalanmaya gitmişti. Bu durumdan itilaf devletleri faydalanmıştı her konuda olduğu gibi arkeoloji konusunda da, Özelikle İngilizler ve Fransızlar bu durumu kullanmışlardır İngilizler ırak bölgesini mandası haline getirmişti Fransızlar ise Suriye bölgesini ve burada kazı çalışmalarını yürütmeye devam etmişlerdi.

1919-1939 iki savaş arası yıllar arası birçok konuda dünya sıkıntılar içindeydi ancak tek bir konu altın çağını yaşıyordu arkeoloji özelikle Mezopotamya arkeolojisi. Metinler höyükler mezarlar şehirler bu dönemde net bir şekilde anlaşılır biçime gelmişti.

 

1922 yılına geldiğimizde ise arkeoloji dünyası için önemli bir olay yaşanmıştı arkeolog Sir Leonard Woolley önderliğinde İngiliz Amerikan ortak araştırmaları, ur kentinde başlamıştı ur kentinde o güne kadar yapılan en büyük keşif yapıldı bu çalışmalarda, Kral mezarları zengin buluntuları ve en önemlisi üç dini de yakından etkileyen mit unsuru tufan hikayesisinin çıkış unsuru bulunmuştu.

Bu kazılarda babil kralı hammurabi döneminde yaşayan yerel bir yöneticiye ait saray bulunmuştur bu saray 260 odalı şekilde bulunmuştur. Kuzey Suriye bölgesinde ise 1928 yılında Fransız Asur bilimcisi arslantaş tel ahmar kentlerini buldu ve bu kentlerini de arkeolojisi dünyasına kazandırdı Bir önemli keşif tesadüf eşliğinde ortaya çıkmıştır köylünün sabanına bir taş parçası takılmıştır köylü bu taşın altından kaplar ve çömlekler bulmuştur bu durumu haber alan Fransız antik servisi olayla ilgilenmiştir vakit kaybetmeden, Bu olayı araştıran kişi Prehistorya uzmanı Claude Schaffer vardı 1929 bu araştırmalardan sonra doğu Akdeniz’in önemli kentleri arasında olan ugarit bölgesi ortaya çıkarılmıştır.

Bu tip araştırmalar ve buluşlar dünya tarihi ve Mezopotamya tarihi adına önemli gelişmelere gebe olmuştur Mezopotamya kültürünü dünya yakından tanıma fırsatı elde etmiştir ve Mezopotamya imparatorluklarını modern tarihi yazımında daha sık bir şekilde görmeye başladık bu araştırmalardan sonra Din inançlarını da bu araştırmalar etkilemiştir bu araştırmalardan önce tufan hikayesi sadece üç dine özgü bir hikaye olduğu biliniyordu ancak araştırmalarda çıkan tabletler tufan hikayesi başta olmak üzere birçok din kültü Mezopotamya kültüründe Sümerlilerden beri bulunduğu görülmüştür.